Konu Başlıkları:
Son yıllarda gezi amaçlı aktivitelerin ve hava taşımacılığının da artmasıyla her yere kolayca gidilebiliyor. Artık her yıl binlerce kişi Alplere, Himalaya Dağlarına, Nepal’e veya Kuzey Amerika’daki kayalık dağlara spor, gezi, tırmanma veya yürüyüş amaçlı gidiyor. Bu saydığım yerlerin denizden yükseklikleri 4000-9000 metre arasındadır (Batı Avrupa’da Mont Blanc 4808 metre, Afrika’da Kilimanjaro 5895, Everest ise 8848 metre). Bunun sonucu olarak da yüksek rakımlarda sağlıklı ve kalp hastası olanlarda yüksek rakımın oluşturabileceği etkiler daha da önem kazanmaya başladı. neye yüksek rakım denir?
Deniz seviyesinden 1500 metre ve üzeri yüksek rakım olarak kabul edilir. Yüksek rakımda, bir takım önemli rahatsızlıklar meydana gelebilir. Bu rahatsızlıkların oluşması, kişide hastalık olup olmadığına (özellikle kalp ve/veya akciğer hastalığı), çıkma (tırmanma) hızına ve kişinin devamlı yaşadığı yerin rakımına bağlıdır. Bununla birlikte, dünya üzerinde 140 milyon insanın yaşadığı topraklar 2500 metrenin üzerindedir (Bolivya’nın başkenti La Paz deniz seviyesinden yaklaşık 4000 metre yüksektedir.).
Peki, yüksek rakım ne yapıyor da bu problemler ortaya çıkıyor? Konuya girmeden önce hava, oksijen basıncı ve yükseklik arasındaki ilişkiyi inceleyelim. Havanın da bir ağırlığının olduğu 1644 yılında Toricelli tarafından bulunmuş ve “Biz, havadan oluşan bir okyanusun en dibinde yaşıyoruz” demişti. Böylece havanın sıkıştırılabilir bir madde olduğu, havanın ağırlığının deniz sevisinde maksimum olduğu, yükseğe doğru çıkıldıkça da basıncının azaldığı anlaşılmıştır. Şöyle ki; deniz seviyesinde hava basıncı 760 mm cıva (Hg)’dır. 1500 metrede ise basınç 641 mmHg, 8000 metrede ise 284 mmHg ‘ya düşer. Dolayısıyla biz yeryüzünde, kilometrelerce kalınlığındaki atmosferin (dolayısıyla havanın) ağırlığı (yani belli bir basıncı) ve yoğunluğu altında yaşıyoruz. Deniz seviyesinde iken atmosferin üzerimizde oluşturduğu ağırlık (basınç), 10 metre denizin altında iken suyun üzerimize etki eden basıncı kadardır.
Yukarılara doğru çıktıkça üzerimizde bulunan hava miktarı ve dolayısıyla ağırlığı (basıncı) azalıyor ve bununla birlikte de yoğunluğu azalıyor, hava daha gevşek, yani daha “ince” hale geliyor. Aynı zamanda hava yoğunluğunun azalmasıyla sıcaklık da azalıyor. Öyle ki her 150 metrede bir sıcaklık 1 derece santigrat azalıyor. Tabii bizi ilgilendiren, bizim için hayati öneme sahip olan oksijenin durumu. Oksijen havada %21 oranında bulunur. Yükseklikle birlikte oksijenin bu yüzdesi değişmez, fakat hava “inceldiği” için basıncı düşer, böylece belli bir hacimdeki oksijen molekül sayısı azalır ve böylece yükseklikle orantılı olarak solunan havadaki oksijen azalır.
Yükseklikte yaşanan bütün problemler işte bu oksijen azlığı ile ilgilidir. Belli yüksekliklere belli sürelerde çıkılırsa yani organizmamıza uyum sağlanması için yeterli süre verilirse (aklimatizasyon) belli bir yüksekliğe kadar sorun çıkmayabilir. Ancak bu da belli bir yüksekliğe kadardır. 1500 metreye kadar çoğu insanda bir şikayet olmaz. Fakat bu yükseklikten sonra hareketle çabuk yorulmalar başlar. 2000 metreden sonra oksijen seviyesi deniz seviyesinin %79’una iner. Nefes ve kalp atım sayısı hızlanır. 2500 metreden sonra sorunlar artar. Vücut alıştırılmazsa “ani gelişen dağ hastalığı” başlayabilir. 3000 metreden sonra normalin 2 katı sıklıkta nefes alınmaya başlanır. Uyum sağlamamış (aklimatize olmamış) kişilerde aşağıda belirttiğim ciddi tablolar gelişebilir ve bunlar ölümcül olabilir. Dağcılık sporu ile uğraşan birçok kişi, bu yüksekliğe veya daha üzerine çıkar. Gebe kadınların, çocukların ve akciğer ve kalp hastası olanların bu yükseklik üzerine çıkmamaları uygun olur. 4000 metrenin üzerinde deneyimli dağcılar bile zorlanır. 3500 – 5500 metre civarında çok iyi alıştırılırsa insan bir kaç hafta yaşayabilir. Ama normal egzersiz yapamaz. Bu yükseklikte oksijen, deniz seviyesinin %50’si kadardır. 5500 metrenin üzeri ise ölüm bölgesi olarak isimlendirilir. Oksijen maskeleri ile bile uzun süre yaşam mümkün değildir. 7000 metrenin üzerine ise insanın alışması mümkün değildir. Bu yükseklikte sıcaklık, deniz seviyesine göre 50 derece santigrat daha düşüktür. Bu yüksekliklerde insan çok kısa sürelerde ve oksijen soluyarak kalabilir. 9000 metre üzerinde ise yaşam mümkün değildir.
Deniz seviyesinde yaşayanlar, 2000 metrenin üzerine kısa sürede çıkarlarsa rahatsızlıklar sıklıkla gelişir. 2500 metre üzerine günde 300 metreden fazla tırmanılmamalıdır.
Yüksek rakımda kısa süreli kalma: Normal bir insanda havadaki oksijen azaldıkça solunum sayısı, kalp hızı artar. Egzersiz ile solunum ve kalp hızı, hem deniz seviyesine göre çok daha fazla artar ve hem de çok daha geç egzersiz öncesi sayıya döner. Organizmamız kanı daha hayati organlara göndermek için deri, kas ve iç organlardaki akımı azalır ve kalp damarlarını genişletir ve kalbin koroner dolaşımını artırır. Beyin kan akımı sabit kalır.
Yüksek rakımda uzun süreli kalma: 3-4 gün aynı yükseklikte kalınırsa vücut ortama uyum sağlar (aklimatizasyon) ve şikayetlerin çoğu kaybolur.
Yüksek seviyelerde gelişen ve bazen ölümcül olabilen rahatsızlıklar;
Ani gelişen dağ hastalığının sık şikayetleri iştah kaybı veya azalması, bulantı, kusma, yorgunluk, ileri halsizlik uykusuzluk ve baş dönmesi, sersemlik olarak karşımıza çıkar. HAPE; akciğerler içine sıvı sızması, HACE ise beyine sıvı sızması (ödem)’dır.
Kalp damar hastalığı olanlarda ise yüksek rakımda kalmanın sonuçları ciddi olabilir. Onu da bir sonraki sayfada görelim.