Biliyoruz ki bir takım risk faktörlerinin varlığında kalp damar hastalıklarına yakalanma riski ve bunun sonucu olarak da kalp krizi geçirme riski artmaktadır. Kalp damarlarında darlıklar bulunan veya kalp krizi geçirme riski yüksek olan hastalarda da kalp krizini tetikleyen bazı faktörler vardır. Bunlar;
Trafik, aşırı fiziksel zorlanma, öfke, kızgınlık, alkol, kahve, hava kirliliği, ağır yemek, kokain, mariyuhana, seksüel aktivite.
Yapılan bir çalışmada kişisel ve toplumsal düzeyde bu faktörlerin hangilerinin daha önemli olduğu araştırılmış. Birey bazında değerlendirildiğinde kalp krizi tetikleyicileri en önemliden düşüğe doğru sıralanırsa; en başta kokain kullanımı gelirken bunları, ağır yemek, mariyuana içme, negatif kişilik, aşırı fiziksel yorgunluk, alkol, kızgınlık-öfke, seksüel aktivite, trafik, solunum yolu infeksiyonları, kahve ve hava kirliliği takip ediyor.
Oysa toplumsal bazda ele alındığında sıra değişiyor: en üst sırayı trafik alırken bunu hava kirliliği izliyor. Kalp krizinin tetiklenme riski; trafiğe maruz kalanlarda kalmayanlara göre 7 kat, hava kirliliğine maruz kalanlarda ise kalmayanlara göre 5 kat daha fazla olduğu görülüyor. Bunların ardından ise sırayla; aşırı fiziksel yorgunluk, alkol, kahve, negatif kişilik, kızgınlık, ağır yemek, seksüel aktivite, kokain, mariyuhana içme ve solunum yolu infeksiyonları geliyor.
Sıralamanın birey ve toplumsal bazda farklı olmasının nedeni, krizi tetikleyen etkene maruz kalınma oranlarının değişik olması: Birey bazında en güçlü tetikleyici kokain iken (krizin tetiklenme riski, kokain alanlarda, almayanlara göre 24 kat daha fazla), toplumsal bazda önemini yitiriyor. Çünkü toplumda kokain kullanım oranı çok düşük, dolayısıyla toplumsal bazda kokainin kalp krizini tetikleme yüzdesi %1’in altında.
Oysa, doğal olarak, özellikle büyük şehirlerde yaşayan herkesi etkileyen hava kirliliği ve trafik, toplumsal ölçekte en büyük tetikleyici haline geliyor. Bu arada trafikte olmanın sürücü kadar yolcuyu da olumsuz etkilediğini vurgulamalıyım.
Ayrıntılı bilgi için:
Time: http://ti.me/hU71hx
The Lancet: