Koronavirüs hastalığı (COVID-19): hipertansiyon ve kalp hastalarının bilmesi gerekenler

SIK SORULAN SORULAR

COVID-19: hipertansiyon ve kalp hastalarının bilmesi gerekenler

Giriş

Bu bilgilendirme yazısında, insanlığı tehdit eden ve pandemi boyutlarında olan yüzyılın salgınında, özellikle kalp damar hastaları başta olmak üzere herkesi bilgilendirmeyi amaçladım.

Günümüzde bilgiye erişim oldukça kolay hale geldi. Teknoloji bize Dünyanın en uzak noktasındaki haberlerden anında bilgi sahibi olabilme fırsatı veriyor. Fakat bu durum aynı zamanda dezavantajları da beraberinde getiriyor. Özellikle bilgi kirliliğinden ve komplo teorilerinden
COVID-19’da nasibini almış durumda. Böyle olunca haliyle medyayı izleyen insanlarda kafa karışıklığı kaçınılmaz oluyor.
COVID-19 konusunda lütfen yetkili kurumları (Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü, CDC vs) ve bilimselliğinden taviz vermeyen bilim insanlarını dinleyelim.

Ben de bilgilendirme konusunda bu yazıyla, elimden geldiğince üstüme düşeni yapmak istedim. Yazı, ne kadar kısa ve öz olsun diye yazmaya çalışsam da, kaçınılmaz olarak uzun oldu.  Onun için aşağıda konu başlıklarını yazdım. Yazının hepsini okumak istemiyorsanız, ilginizi çeken başlığa tıklayabilirsiniz.

Tarihçe

Koronavirüsler (coronavirus veya CoV), hayvanlarda veya insanlarda hastalığa neden olabilecek büyük bir virüs ailesidir ve basit bir soğuk algınlığından, Orta Doğu Solunum Sendromu Koronavirüsü (Middle East Respiratory Syndrome Coronavirus: MERS-CoV) veya Ağır Akut Solunum Sendromu Koronavirüsü (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara da neden olabilir. Bu virüs ailesi zoonotik (hayvanlarda olan) olup hayvanlardan bulaşarak insanlarda hastalık yapabilir.

SARS-CoV, 21. yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya çıkmış olup yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Yaklaşık 10 yıl sonra coronavirus ailesinden, daha önce insan ya da hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV, Eylül 2012’de ilk defa insanlarda Suudi Arabistan’da tanımlanmış.

SARS-CoV’un misk kedilerinden, MERS-CoV’un ise tek hörgüçlü develerden insanlara bulaştığı ortaya çıkmıştır. Henüz insanlara bulaşmamış olan, ancak hayvanlarda saptanan birçok koronavirüs mevcuttur. Halen dolaşımda olan ve insanlarda çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan koronavirüslerin alt tipleri de vardır.

Konumuz olan “Yeni Koronavirüs”e gelecek olursak; ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde 2019 Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür.

Bildiğiniz gibi salgın, başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edildi. Daha sonra insandan insana bulaşarak, Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer Dünya ülkelerine yayıldı ve pandemi ilanını Dünya Sağlık Örgütü 12 Mart 2020’de yaptı.

Terminoloji

Virüs ve hastalık adlarında kafa karıştırıcı birden fazla isim var:

Virüsün adı: yeni koronavirüs (novel human coronavirus), resmi adı ise: SARS-CoV-2
Virüsün oluşturduğu hastalığın adı: COVID-19

Virüsün adı: yeni koronavirüs (novel human coronavirus) (yeni tanındığı için), resmi adı ise: SARS-CoV-2 “severe acute respiratory syndrome coronavirus 2” (genetik olarak 2003’de salgına neden olan SARS virüsüne benzediği -benziyor ama aynı değil– için).

Koronavirüs kalp hipertansiyon

Şekil 1: Yeni koronavirüsün şematik resmi. Yuvarlak ve etrafını çevreleyen dikensi yapılar var. Bu virüs ailesinin adına, bu dikensi yapılardan dolayı corona deniyor (corona=taç).

Virüsün oluşturduğu hastalığın adı: Önceleri “2019 yeni koronavirüs hastalığı” veya “2019-nCoV” deniyordu (2019 veya 19 = virüsün çıktığı yıl). Ancak Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Şubat 19 da hastalığın resmi adını, ingilizcede “koronavirus hastalığı” anlamına gelen “COronaVIrus Disease” cümlesini kısaltarak “COVID-19” olarak koydu.

Koronavirüs kalp hipertansiyon

Şekil 2: Yeni koronavirüsün elektron mikroskop altındaki görüntüsü. Büyüklüğü 80-160 nanometre (nm) arasındadır [1 milimetre (mm)=1000 mikron (µ), 1 mikron=1000 nanometre (nm) (yani 1 mm=1 milyon nm)].

Yani “COVID-19” denince virüsü değil, onun oluşturduğu hastalığı kastediyoruz.

Nasıl yayılır ve bulaşıcılığı

Virüs bilindiği gibi hasta insanlardan diğer insanlara damlacık yoluyla veya onun temas ettiği eşya, yüzey, obje vs ile (fomit) geçer. Oldukça bulaşıcı. Deneysel olarak virüsün cansız yüzeylerde canlı olarak kalma süresi -yerin özelliği ile ilgili olarak- 3 saatten 9 güne kadar değişiyor.

Bir hastalık oluşturucu ajanın, insanlara bulaşma özelliği nicelik olarak R0 (re sıfır) ile ifade edilir. Hala kesin olmamakla birlikte, yeni koronavirüsün R0 değeri 2-3 arası. Yani virüslü bir kişi, kendisindeki virüsü 2 veya 3 kişiye bulaştırıyor demek. Bu değer; polio (çocuk felci), çiçek ve kızamıkçık hastalığında 5-7 arasında, kızamıkta (en fazla bulaşıcılığa sahip hastalık) ise 12-15 arasında.

Hasta olan insanların, çoğunlukla virüsü nereden aldığını (bazıları hasta insanlarla temas olmadan da alıyor) bilmediğini düşünürsek bana kalırsa yeni koronavirüsün R0 değeri 2-3’den çok çok fazla. 2-3 değerinin de sabit değer olmadığını hatırlatmak isterim. Bu rakam, insanların yaşadığı yere, ortama, sosyal mesafe kurallara uyup uymadığı, kişisel önlemleri alıp almadığı vs gibi faktörlere değişecektir.

Salgını kontrol altına almak için R0 değerini 1’in altına indirmek gerekir. Bu da, “hasta insanların” diğer insanlarla temasını keserek olur. “Hasta insanların” kelimelerini özellikle vurguladım. Aslında “hasta insanlar” eksik bir tanımlama: Gerçekte virüsü bulaştıran insanların, hasta olması gerekmiyor; hastalığı hafif geçirebiliyorlar ve hatta farkında bile olmuyorlar. Böyle insanların oranı hakkında bir sayı vermek imkansız. Çünkü bu sayının bilinmesi için bütün herkese test yapılması gerekli, bu da oldukça zor (hatta yapılsa bile çözüm değil, testten sonra virüsü almış olabilir veya almış olduğu halde o sırada henüz pozitif olmayabilir). Ancak hastalık Dünyada ve ülkemizde son derece hızlı yayıldığı için böyle insanların sayısının az olmadığını söylemek mantıklı.

Ülkelere göre sayıların/ölümlerin güncel haline buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.

Ülkemizde ise teyit edilmiş hastaların güncel grafiğine buradan ulaşabilirsiniz.

Onun için bütün herkesin, sanki kendi hastaymış gibi etrafına görünmez bir duvar örmesi, diğer insanlarla arasına mesafe koyması, kişisel temizlik önlemleri çok önemli.

Şikayetler

Şikayetler virüse maruz kaldıktan 1-10 gün sonra (kuluçka süresi -inkubasyon periyodu-) çıkıyor.

COVID-19’da görülen şikayetler başlarda ateş, yorgunluk, kuru öksürükken, ilerleyen günlerde nefes darlığı eklenir. Bu şikayetlerin hepsinin olması gerekli değildir. Bazen bunlara ağrı, burun akıntısı, boğaz ağrısı ve ishal de eşlik eder.

Önemli olarak, bazı insanlarda infeksiyon olduğu halde şikayet olmaz ve kendini iyi hisseder. Kabaca 100 hastanın 80’i herhangi bir tedaviye gerek kalmadan problemsiz iyileşiyor. 20’si ise hastaneye yatmak zorunda kalıyor. Hastaneye yatanların da %5’i hastalığı ağır geçiriyor ve yoğun bakımda (bir kısmı cihaza bağlı -solumun tüpü takılı vaziyette= entübe-) izleniyor.

Hastaneye yatmak zorunda kalanların en önemli problemi, akciğerlerinde virüse bağlı gelişen pnömonidir (akciğer iltihabı) (%91). Diğer nedenler %3.4 akut solunum sıkıntısı sendromu (acute respiratory distress syndrome [ARDS]) ve %1.1 olguda şok tablosudur.

Hastalık Seyri

Hastalık herkeste aynı değil. Her yaştan insan yakalanabilir ama çocuklar ve gençlerde seyir daha ılımlı. Özellikle bazı durumda hastalık oldukça ağır geçiyor ve bu nedenle ölüm riski yüksek:

COVID-19’a oldukça duyarlı olan kişiler;

  • 60 (bazı yayınlarda 65) ve üzeri kişiler
  • Ek hastalıkları olanlar: kronik (müzmin) akciğer hastalığı (astım gibi), kalp damar hastalıkları, immün (bağışıklık) sistemi baskılanmış olanlar (uzun süredir steroid alanlar, kanser tedavisi görenler, kemik iliği ve organ transplantasyon hastaları, kontrol altında olmayan AİDS, immün sistemi ilgilendiren hastalığı olanlar
  • Başkalarının yardımıyla yaşayanlar
  • Obezite (BMİ veya VKİ: >40)
  • Şeker hastalığı (diabetes mellitus)
  • Diyaliz tedavisi gören kronik böbrek hastaları
  • Karaciğer hastalığı olanlar

Virüsün gebelerde seyri ve emzirmeyle ilgili durum ile net bir bilgi yok. Bu, ilerde netleşecek sanırım.

COVID-19’da eşlik eden hastalık bulunması

Yukarda bahsettiğim gibi ek hastalık bulunması hastaneye yatışları ve ölüm oranlarını artıran en büyük risklerden biri:

Tablo 1: İtalya'da COVID-19 pozitif olup ölen 481 hastadaki en yaygın eşlik eden hastalıklar:
Hastalık  %
Kalp damar hastalığı 30,1
Atriyal fibrilasyon 22,0
İnme 11,2
Hipertansiyon 73,8
Şeker hastalığı 33,9
Demans (bunama) 11,9
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı 13,7
Aktif kanser (son 5 yılda) 19,5
Kronik karaciğer hastalığı 3,7
Kronik böbrek yetersizliği 20,2
Eşlik eden hastalık sayısı
0 1,2
1 23,5
2 26,6
3 ve üzeri 48,6

Tablodan görüldüğü gibi eşlik eden hastalık ne kadar fazla ise ölüm oranı o kadar artıyor.

Eşlik eden hastalık olmayanlarda ölüm oranı çok düşük (%0.9-1.2).

Ölüm oranları

Aslında COVID-19 diğer önceki virüs salgınlarından daha az ölüme yol açıyor: Ölüm oranları, SARS’ta %10, MERS’de %34, ebolada %50 ve mevsimsel gripte %0.1.

Ancak, Mevsimsel grip ile karşılaştırıldığında 60 yaş ve üzerinde COVID-19’daki ölüm oranları gribe göre 9-20 kez daha yüksek.

İleri yaş ve eşlik eden hastalık bulunması ölüm oranını artıran en büyük faktör.

Hastalık yukarıda saydığım hasta grubunda özellikle ölümcül. Ölümler; pnömoni (zatürre veya akciğer iltihabı), mevcut kalp hastalıklarının ağırlaşması veya yeni kalp hastalığı gelişmesi, septik şok, böbrek yetmezliği veya çoklu organ yetmezliğinden dolayı oluyor. Ölümlerin büyük çoğunluğunun nedeni, virüsün akciğer dokusuna hasar verip kanın oksijenlenmesini bozması. Böyle hastalarda çoğunlukla, akciğerlerde kanın oksijenlenmesini artırıcı cihazlar (ventilatör veya daha az oranda ECMO cihazı) devreye giriyor. İşte doktorlar için işin hassas ve sıkıntılı kısmı tam bu noktada başlıyor. Bu cihazlar yoğun bakım şartlarında kullanılması gereken ve ucuz olmayan cihazlar. Ülkelerin yoğun bakım yatakları ve ventilatör sayıları belli sayıda. Salgında birden çok sayıda insan hastalanırsa ve yoğun bakım ve ventilatör ihtiyacı mevcut kapasitenin üstünde olduğu zaman, doktorlar belli sayıdaki ventilatörü hangi hastada kullanalım diye hayati kararlar vermek zorunda kalıyor. Ölümlerin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan İtalya’da olanlar tam olarak buydu.

Meslektaşlarımı, günler boyu çok yoğun ve stresli ortamda çalışmaktan dolayı, fiziki yorgunluktan çok daha fazla, bu kararı vermenin vicdani yükünün ağırlığı yormuştur eminim. İşte bu durumu en az düzeye indirmek için ülkeler, “eğriyi düzleştirmek” (flattening the curve) için çabalamaktalar.

Şekil 3: Eğriyi (çan eğrisi) düzleştirmek: Hastalar, kendilerini koruyucu önlemler alarak korursa, insanların aynı anda çok sayıda hasta olmasını önleriz, böylelikle salgının pike ulaşma zamanını hem uzatırız ve hem de pike ulaşma rakamını düşürürüz; yani daha geniş bir zamana yayarız. Bu da bize sağlık hizmetinin herkese yeter bir şekilde verilmesine fırsat yaratır.

Eğriyi düzleştirmek ne demek;

Salgınlarda en büyük problem, insanların hasta olmasından çok, hasta insanlara sağlık hizmetinin verilememesi veya aksamasıdır (yeterli sayıda yatak, doktor, sağlık personeli, tıbbi cihaz gibi).

Salgınlarda hasta olan insan sayısının zamana karşı grafiğini çizersek, çıkan şekli bir çan eğrisine benzetebiliriz (Şekil 3). Her gün hasta olan insan sayısı çok fazla olduğunda (dolayısıyla hastaneye yatacak olan hasta sayısı da fazla olacaktır) eğri çok dik olur ve hasta sayısıyla orantılı olarak yeterli sayıda yoğun bakım/ventilatör/sağlık personeli olmadığından dolayı hastaların büyük bir çoğunluğu kaybedilir (İtalya’da olduğu gibi). Ama insanların hasta olma hızını yavaşlatabilirsek, her gün daha az sayıda insan hasta olur ve yoğun bakım/ventilatör sayısı yeter hale gelebilir. İşte ülkeler; bir taraftan alınan önlemlerle (sosyal mesafeyi koruma, maske, sokağa çıkma yasağı, karantina vs) günlük hasta sayısını azaltmaya çalışırken, bir yandan da yeni ventilatörler imal ederek tıbbi cihaz sayısını artırmaya amaçlıyor.

Tablo 2: Yaşa göre ölüm oranları (Çin verileri)
YAŞ Ölüm Oranı (%)
80+ 14,8
70-79 8,0
60-69 3,6
50-59 1,3
40-49 0,4
30-39 0,2
20-29 0,2
10-19 0,2
0-9 0,0

Görüldüğü gibi 40 yaş altında oranlar çok az. 60 yaş ve üstünde birden artışa geçiyor.

Genel olarak ölüm oranı erkelerde kadınlara göre açık ara fazla (erkek: %2,8, kadın 1.7).

70 yaş üzeri popülasyona en çok sahip olan Avrupa, bu yüzden salgına karşı çok daha hassas. Ölümlerin çok olduğu İtalya, 70 yaş üstü popülasyonun nüfusa göre en fazla olduğu ülke.

ABD’de virüsten her 10 ölümün 8’i, 65 yaş veya üzerinde. Hastaneye yatanların 31-59’u 65 yaş ve üzerinde, ölenlerin %4-11’i 65-84 yaş aralığında, %10-27 ‘si 85 yaş ve üzerinde.

Sağlık çalışanlarında ölüm oranı %3.8.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerin güncel ölüm oranlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Şimdi bütün bu verilerden anlıyoruz ki, ileri yaş ve “eşlik eden hastalıklar” bulunması bu hastalık için iyi bir şey değil. Peki, özellikte bu grupta bulunuyorsak ne yapacağız?

Bu videoda yeni korovirüsün özellikleri, bulaşma yolları, hastalığın nasıl oluştuğu gayet güzel anlatılmış (türkçe alt yazı da mevcutı).

Ne yapacağız?

Öncelikle korunacağız. Bu hasta olmamamız yönünden ve diğer insanlara bulaştırmamamız açısından önemli. Yukarıda virüsün yayılmasının (bulaşma hızı) oldukça yüksek olduğunu belirtmiştim. Korunmanın birinci şartı izolasyon. Yani diğer insanlardan uzak olma, evde kalma.

İkincisi de özellikle ellerimizi temiz tutma ve ellerimizi yüzünüze sürmeme. Şüpheli yerlere dokunduğunuzda, insanlarla elle temas ettiğimizde mutlaka ve mutlaka elimizi su-sabun varsa onunla, yoksa dezenfektan solüsyon (veya jel) ile ovma. El ve yüzeyleri (kapı kolları, masa, pencere, kapı vs) temizlerken dezenfektan olarak %70 (bundan daha yüksek de olabilir) etil alkol (veya içinde en az %70 etil alkol bulunan kolonya) veya  %0.5 hidrojen peroksit veya %0.1 sodyum hipoklorit (çamaşır suyu) kullanabiliriz.

Hastalıktan korunmanın birinci şartı izolasyon. Yani diğer insanlardan uzak olmalı, evde kalmalı.

Hasta isek (soğuk algınlığı, grip veya COVID-19 vs), hatta kendimizi iyi hissetmiyorsak dahi (ateş, yeni gelişen nefes darlığı, boğaz ağrısı, halsizlik, öksürük; bunlardan herhangi biri olsa bile!) hemen evdeki diğer insanlardan kendimizi soyutlamamız, eşyalarımızı, yatağımızı ayırmamız gerekli. Ev içinde diğer insanlarla konuşurken maske takmamız gerekli.

Zorunlu olarak dışarı çıkıyorsak, alışveriş, doktora gitme vs. muhakkak maske takmalıyız.

Zorunlu olarak çıkılan, dış ortamda herkes maske takmalı.

Her ne kadar hasta olmayan insanların dış ortamda maske takması konusunda farklı görüşler varsa da (Bu yazıyı yazdığım zamanda -6 Nisan 20- Dünya Sağlık Örgütü maskeyi hala hasta olmayanlara değil, hasta insanlara takılmasını öneriyordu), ben; etrafınızdaki normal görünüşlü insanların aslında hasta olup olmadığını bilemediğimizden (yukarıda açıkladım) ve her ne kadar virüs hava ile bulaşmaz deniyorsa da virüs hakkından her şeyi bilemediğimizden -her geçen gün virüs hakkından yeni bir şey öğreniyoruz- zorunlu olarak dış ortama çıktıysak, herkesin maske takmasını öneriyorum. Son zamanda yayımlanan (3 Nisan 20) bir çalışma ile cerrahi maskenin koronavirüsde işe yaradığı ortaya çıktı.

Maske takma yukarıda saydığım risk gruplarında özellikle geçerli. Tekrar söylemek istiyorum: en iyisi evde kalmak.

Maske nasıl kullanılır:

Önerilen maskeler, cerrahi maske de denilen cerrahların ameliyatlarda kullandıkları maskeler. Bu maskeler dokusuz kumaş (nonwoven fabric)‘tan yapılıyor ve 3 katmanlı (şekil 4). Dış ve iç tabaka incedir ve geçirgenliği fazladır. Virüslerden bizi koruyacak olan orta tabakadır. Orta tabaka meltblown adı verilen, aynı malzemeden yapılmış olmakla birlikte, daha kalın ve havayı daha az geçiren tabakadır.

Piyasada çok çeşitli markalar altında, hepsi de “3 tabakalı” diye satılan cerrahi maskeler var. Ama ne yazık ki çok az bir kısmı işe yarıyor. Büyük bir çoğunluğunda ortadaki tabaka, iç ve dış tabakanın aynısı, dolayısıyla da koruyuculuğu oldukça az. Maske alırken lütfen eczane veya sağlık görevlilerinin tavsiye ettiği maskeleri alalım.

İki kısa kenarında, ya kulağa takmak için lastikleri (günümüzde en yaygın olanı bu) ya da başın arkasına bağlamak için bir çift bağı (şekil 5B) vardır. Maskeler hakkında daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

 

Koronavirüs kalp hipertansiyon

Şekil 4: Cerrahi maskenin yapısı.

Maske, ancak usulüne uygun kullanılırsa ise yarar. Aksi takdirde korumadığı gibi, hasta olmanıza da yol açabilir.

Takılması: Takmadan önce elimizi sabunla usulüne uygun sabunla veya dezenfektanla yıkamamız gerekir. Uzun kenarlardan birinin ortasında eğilebilir metal tel (şekil 4) vardır. Burası burnumuza gelecek (yani tel üstte olacak). Lastikleri her iki kulağa geçirdikten sonra burnu ve ağzı tamamen kapatacak -yanlardan mümkün olduğunda boşluk kalmayacak- (şekil 5A) şekilde örtmemiz gerekli (akordiyon yapısı sayesinde oldukça kolay olur).

Maskenin burnumuzun üzerinde bulunan teline, eğerek burnumuzun şeklini vermeliyiz ki kolayca burnumuzdan kayarak düşmesin (şekil 5C ve D).

Kullanırken maskeye asla dokunmamamız gerekli (dokunursak hemen elimizi yıkamamız gerekli).

Tek kullanımlık, nemlenirse yenisini takıyoruz.

Koronavirüs kalp hipertansiyon

Şekil 5: Cerrahi maskenin takılması

Çıkarma: iki elimizle her 2 lastiği kulaklardan çıkarıp, dış tarafına hiç temas etmeden, doğrudan çöpe (başka bir yere koymadan) atıyoruz. Ardından elimizi yıkıyoruz.

Tedavi

COVID-19’un şu anda ne yazık ki koruyucu bir aşısı veya hasta olduktan sonra virüsü etkisizleştiren spesifik bir ilacı halen yok. Koruyucu aşı geliştirmenin zaman aldığı düşünülürse yakın bir gelecekte mümkün görünmüyor. Çalışmaları halen devam eden ilaç veya aşılar var. Onlar çıkana kadar hastaneye yatan hastalarda organ problemlerine yönelik destekleyici tedavi (gerekirse ventilatör, diyaliz, oksijen vs) yapılıyor. İyileşmeye yardımcı olan (immün sistemi ayarlayan ilaçlar, klorokin, azitromisin vs) bir takım ilaçlar da kullanılıyor.

COVID-19 ile kalp damar hastalıkları arasında ilişki var mı?

Kalp damar hastalığına sahip olan insanlarda COVID-19’un daha ağır seyrettiğini ve ölüm oranlarının bu grupta daha yüksek olduğunu biliyoruz. Yapılan çalışmalarda, aynı zamanda
COVID-19’un kendisinin de miyokardit (kalp kası iltihabı), miyokart (kalp kası) hasarı, aritmi,  venöz tromboemboli ve kalp damar hastalıklarına yol açabileceği ile ilgili bulgular elde edilmiştir.

Aynı zamanda COVID-19 tedavisinde kullanılan ve araştırma/ geliştirme aşamasında olan ilaçların bir kısmı da çeşitli kalp damar sistemi yan etkilerine sahiptir.

COVID-19 ve hipertansiyon arasında ilişki var mı?

COVID-19’a yakalanıp ölen hastalarda eşlik eden hastalıklar arasında hipertansiyon (tablo 1) öne çıkmaktadır. Bu durum hipertansiyonun
COVID-19’da ölümü kolaylaştırıcı bir faktör olup olmadığı sorusunu akla getirmiştir. Ancak şu ana kadar; hipertansiyonun
COVID-19’dan ölüm için ek bir risk faktörü olduğuna dair veriler tatmin edici değildir. Özel olarak bu ilişkiyi ortaya koyma amacıyla tasarlanmış çalışmalara gereksinim vardır. Bana kalırsa, ölen insanlarda hipertansiyonun sıklıkla bulunması; 1. hipertansiyonun toplumda sık olması, 2. ölen insanların genelde ileri yaşta olması ve yaşla hipertansiyon sıklığının artmasıyla ilgilidir.

COVID-19 ve hastaların sürekli kullandıkları ilaçlar

Hipertansiyon ilaçları

Çok çeşitli tansiyon ilaçlarından bir grubu da, anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri ve Anjiyotensin 2 reseptör blokerleri (ARB)‘dir. Koronavirüsün, hücre zarındaki anjiyotensin dönüştürücü enzim-2 (ACE2) reseptörüne tutunarak hücre içine girdiği bilgisi, bu grup ilaçların kullanımıyla ilgili soru işaretleri doğmasına yol açtı. Bazı bilim insanları bu grup ilaçların virüsün hücre içine girmesini kolaylaştırabileceğini iddia ederken, bazıları da bunun aksine zorlaştırabileceği varsayımında bulundu. Güncel literatürde, ACE inhibitörü/ARB kullanımının
COVID-19 kliniğini kötüleştireceğine veya kötü gidişi düzeltebileceğine dair kanıta dayalı veya mekanistik/kuramsal veri yoktur veya kanıt düzeyleri düşüktür.

Ayın zamanda bu grup ilaçlar hipertansiyon dışında kalp yetmezliğinde de kullanılan, faydası kanıtlanmış ilaçlardır. Özellikle hipertansiyon ve kalp yetmezliğinin beraber olduğu hastalarda bu ilaçların kesilmesi veya değiştirilmesi hastaları olumsuz duruma sokabilir.

Sonuç olarak; şu ana kadar eldeki veriler bu grup ilaçların kesilmesini veya değiştirilmesini gerektirmiyor.

Kalp damar hastalıklarında kullanılan ilaçlar

Kalp damar hastalıklarında kullanılan ilaçlar (aspirin, kan sulandırıcı ilaçlar, coumadin, beta bloker, digoksin, statinler (kolesterol ilaçları), vs) aynen devam edilmelidir (hipertansiyon dışında, kalp yetmezliğinde de kullanılan anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri ve Anjiyotensin 2 reseptör blokerleri (ARB)’den yukarıda söz ettim.

Ani kalp kası (miyokart) hasarı ve koroner olaylardaki (damar tıkanması gibi) olumlu etkisi bilinen statinlerin,
COVID-19 seyrinde olabilen kalp ve damarla ilgili komplikasyonlar üzerinde de olumlu etkisi olması beklenebilir. Pnömonide statin tedavisi alanların tedaviye daha iyi yanıt verdiğini destekleyen araştırmalar mevcuttur.


ÖZET

  • Virüs, hasta insanlardan diğer insanlara damlacık yoluyla veya onun temas ettiği eşya, yüzey, obje vs ile geçiyor,
  • Oldukça bulaşıcı,
  • En büyük problem akciğer komplikasyonları, ölümlerin çoğunluğu bu nedenle oluyor,
  • İleri yaş ve eşlik eden hastalık varlığında hastalık ağır seyrediyor ve ölüm oranı yüksek,
  • Virüse yönelik ve aşı yada spesifik ilaç henüz yok,
  • Toplumda kısa bir zamanda çok sayıda insanın hasta olmaması hayati derecede önemli,
  • Bunun içinde en önemli şey virüsten korunmak,
  • Dış ortamda herkes maske takmalı,
  • Virüsten korunmanın birinci şartı izolasyon,
  • Yani diğer insanlardan uzak olmak, evde kalmak.

Yazının başına git


Konuyla ilgili: